Burak Yılmaz'a Haksızlık
Portekiz maçında penaltı kaçırıp, maçın ardından milli takımı bırakan Burak'a çok büyük eleştiriler geldi. Penaltıyı Enes'ten zorla alıp kaçırması yüzünden herkes kendisine kızıyor. Enes'e bırakmalıydı diyenler çoğunlukta. Ancak hepimiz biliyoruz ki, penaltıyı Enes atıp kaçırsaydı bu sefer de bu insanlar penaltıyı Burak'ın kullanması gerektiğini, kendisinin bu baskıyı kaldırabileceğini söyleyeceklerdi.
Burak Yılmaz milli takımı bıraktı. Keşke böyle bırakmasaydı ama yapacak bir şey yok. Kendisine teşekkür etmeliyiz. Enes için de olumlu düşünmemiz gerekiyor. Dün aldırdığı penaltı, bilhassa kendisine güvenip de penaltıyı aldırması herkesin ona güvenmesini sağladı. Kendisi daha altı ay önce yerin dibine batırılıyordu. Şimdi artık elimizde güvenilen bir Enes var. Dün penaltıyı o kullansa ve kaçırsaydı bu da olamayacaktı. Bir de bu yönden bakmak gerekli bu duruma. Hamit Altıntop'un milli takımı diyenleri, Burak da onun adamı diyenleri falan zaten geçiniz.
Uefa ve Avrupa Süper Ligi'ne Öneri
Dünden beri futbol dünyası Avrupa Süper Ligi haberiyle çalkalanmakta. Karşı çıkanlar doğal olarak çok fazla ama kulüpler ile empati yapılırsa sanki desteklenecek bir girişim bu. Uefa'nın organizasyondan bu kulüpleri atma ve milli takıma oyuncu göndermeme tehditi ise nasıl sonuçlanacak merak konusu.
Herkes kendince haklı görünürde, Bayern ve PSG ise büyük cesaret örneği göstermiş durumda bu lige katılmayı reddederek. Peki, herkesin kazanacağı bir sistem geliştirilemez mi? Avrupa Süper Ligi her hafta muhteşem maç sloganıyla yola çıksa da bu iki haftada bir yapılamaz mı? Takımlar aynı anda Uefa organizasyonlarına da katılamazlar mı?
Hali hazırda fikstür yoğunluğu kulüplerin en büyük sıkıntısı ve bu yüzden belki böyle bir öneriye sıcak bakmayacaklardır. Ancak hem Avrupa Süper Ligi hem de Şampiyonlar Ligi gelirleri için ilgilenebilirler. Ülkelerin ikinci kupaları (FA Cup, Copa Del Tey ya da Ziraat Türkiye Kupası) iptal edilebilir ya da formatı esnetilebilir. Milli maçlar da buna uygun düzenlenebilir.
Kısacası Avrupa Süper Ligini kuran kulüpler eğer isterlerse bu yöntem uygulanabilir. Burada tek sıkıntı Şampiyonlar Ligi maçlarına yedek kadrolarla çıkabilirler bu takımlar ama buna da Avrupa'nın orta sıra takımlarının (Porto, Zenit, Galatasaray) itiraz edeceğini pek sanmıyorum. Zaman gösterecek neler olacağını ama her şeyin nedeni olan para sayesinde çözülmeyecek bir durum olduğunu sanmıyorum.
Ayrıca, 2001 yılında çıkan Europa Super League oyununu da bu ileri görüşlülükleri için tebrik etmek gerekiyor. Gerçi oyunda Olympiacos falan var ama olsun. Zaten Leeds United'ın geçmişi Tottenham'dan daha büyük olduğu düşünülünce artık insan neye nasıl tepki vereceğini şaşırıyor.
Türkiye-Letonya Maçı ve Geleneksel Eksik
Grosskreutz Oynamalı!
Bilal Kısa Ne Zamandan Beri Ön Libero?
-Yaklaşık 2 ay süren belirsizlik esnasında Hamzaoğlu her seferinde "Melo olmasa da orada Hamit var, Bilal var" dedi. Yani, Melo'nun yokluğunu hissetmez Galatasaray demeye getirdi.
-Hamit Altıntop futbola açık olarak başlamış bir oyuncudur. Sağ bek oynamış, sağ iç oynamıştır. Bu sözde kendisinin Melo ile kıyaslanması niye göze çarpmıyor dersek ondan daha çok göze çarpan bir ismin daha olmasıdır.
-Bilal Kısa, futbol hayatı boyunca ofansif orta saha olarak nispeten iyi bir futbol ortaya koyarak bugünlere gelmiş bir futbolcuyken nasıl bir anda defansif orta saha olarak kabul görüyor en ufak bir fikrim yok.
Ferguson da Alan Smith'i forvetken orta saha yapmaya çalışmıştı belki ama Scholes sakatken zorunluluktan doğan bir seçimdi o. Eğer kadronda Melo varken ve o sakatlandığında ya da kart cezalısı olduğunda oynatsan tamam ama Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak bir takım bu kadar komik olmamalı.
-İki sezon önce sol bekte Riera ile oynarken yaşanacak olan rezaletler Dany'nin iki kişilik oynanması ile engellenmişti. Şu anda Galatasaray'ın orta sahasındaki açıkları kapamak için iki kişilik oynayacak kimse yok. Ne Selçuk, ne Bilal, ne Jem, ne de Hamit olmaz. Henüz genç olmasından dolayı Rodriguez belki oynatılabilir ama o bölgeye alışana kadar çok zaman geçer.
-Sonuç olarak Galatasaray bu sezon orta sahada o kadar yumuşak kaldı ki eğer Astana biraz sahaya dişini göstererek çıkarsa puan koparabilir. Galatasaray'ın böyle bir hataya düşmüş olması inanılmaz.
Bursaspor Porto mu Ajax mı olmalı?
-Falcao ya da Jackson Martinez küçük paralarla gelmiyor o kulübe yani. Evet, sonradan iyi paralar kazandırıp gidiyorlar ama büyük paralarla transfer edilip de zarar edilen futbolcu da çok.
-Buradan Porto zarar ediyor sonucuna varamayız elbette ama konumuz Bursaspor olduğu için Porto ile ilişkilendirilmesinin yanlışlığı göz önüne serilmeli.
-Bursaspor'un altyapıdan çıkardığı oyuncular göz önüne alındığında bir Ajax modeli ya da bir Fransız kulübü modelinin örnek alınması gerekir. Porto örneği ülkemizdeki herhangi bir takım için çok tehlikeli bir modeldir.
-Altyapıdan oyuncu çıkarmayı becerebilen bir takımın bazı sıkıntıları germeye hazır olduğunda çok başarılı olabileceği bir gerçektir. Bursaspor'un yetiştirdiği oyuncuları sistemli bir şekilde eğitmesi ile bu sorun çok rahat çözülebilir.
-Bu eğitim ile de biraz zaman sonra Enes Ünal 3 milyona değil 13 milyona satılır. Kulübün kendi sistemini altyapıdan oyuncu yetiştirerek onları profesyonelleştirmesi ile alakalı tüm programının düzenli bir şekilde uygulanması bu durumu hızlandırır.
-Yönetim bunun için kendilerinin böyle bir kulüp olduğunu ve futbol dünyasına yıldızlar kazandırmak üzerine bir yola girdiğini açıklaması ilk adımlardan biri olacaktır.
-Futbolcuların kendisine güven gelmesi ve ardından gelecek olan mental eğitimlerle yönetimin doğru kararları Bursaspor'u çok farklı yerlere getirebilir. Ligimizde bir Ajax çok rahat oluşabilir. Sadece korkmamak ve sistemli bir yola girmek gerekli.
Slaven "Hamzaoğlu" Biliç

Henüz Fenerbahçe-Galatasaray maçı soğumamışken bugün sahada gördüğüm Beşiktaş'ı son maçtaki Galatasaray'a, Biliç'i de Hamzaoğlu'na o kadar benzettim ki maçı izlerken küçük bir "dejavu" kuşkusu yaşadım. İleride oynayan oyunculardan defansif olarak katkı yapması garanti gözüken tek isim Veli idi, onun dışında kağıt üstünde hücumcu bir kadro vardı Beşiktaş'ta. Ancak öyle olmadı.
Hücum kadrosu ile defansif ya da kontrollü bir oyun oynamaktansa defansif bir kadroyla hücum anlayışı yapmak daha mantıklıdır. Hücum oyuncularının kırılganlığı bile bu savı desteklemeye yeter. Beşiktaş'ta da bugün öyle oldu. Oyun içinde en ufak bir varlık gösteremeyen Olcay ve Oğuzhan sahada bariz bir şekilde sırıttı.
Biliç ise hiç değilse kaybettiği orta saha direncini tekrar sağlamak için Oğuzhan'ı çıkarmak için çok bekledi ve üstüne üstlük Oğuzhan'ı çıkardığında yerine yine bir hücumcu olan Frei girdi. Eldeki bu denebilir ancak Atınç oyuna alınıp ki Oulare ile iyice hava toplarında etkili olan rakip için önemli bir hamle olurdu, Necip orta sahaya çekilebilirdi. Bunların hiçbiri olmadı ama en azından değişikliğe erken gitmesi gerekirdi Biliç'in. Bizim bilmediğimiz her durum için kendisinin açıklamaları daha önemli olacaktır tabii.
Hamzaoğlu'nun Mağlubiyetten Kazancı
Hücum ağırlıklı kadro vardı ama hücum neden yoktu? Öncelikle takım tamamen rakibi bozmaya yönelik bir anlayıştaydı. Daha ilk dakikadan oyunu soğutma amacıyla oynadılar. Göze çarpan nokta, Fenerbahçe gerçekten bu sefer Galatasaray'dan korkmuştu. Şansları, Galatasaray onlardan daha çok korkmuştu. Galatasaray'ın ilk 20 dakikada bulduğu şanslar da Fenerbahçe'nin korkusundan kaynaklanıyordu. Ancak, Fenerbahçe sonradan Galatasaray'ın kendisinden korktuğunu görünce cesareti yerine geldi ve ağırlığını koydu.
Hamza Hoca, formdaki takımının ve kendisinden korkan rakibinin avantajlarını kullanmaktan çok rakibinin oyunuyla ilgili olduğu için dün akşamki maçı elleriyle verdi. Buradan alması gereken ders, her zaman kendi oyununu oynamayı ilk hedefi olarak belirlemesi olacaktır. Rakip hakkında çok düşünmek, kendi oyununu unutmaya yol açar ki 81. dakikada golü yedikten sonra uzun bir süre değişikliğe gidemedi. Çoktandır düşmüş olan orta sahayı anında Emre ya da Dzemaili'yle beslemeliydi ancak rakip ile o kadar yoğundu ki kafası yapamadı.
Galatasaray açısından sürpriz olmayan bir durum olduğu için bu maçın avantajlarına bakılması daha iyi olacaktır. Hoca bundan sonra rakip ile bu kadar kafayı meşgul etmenin kendisine zarar verdiğini görürse galibiyetten daha önemli bir fayda sağlamış olur kendisine. Büyük maçların kendisine getirisi, kariyerine çizeceği yollar böyle önemli virajlarda belli olur zaten. Hamza Hoca umarım bu yenilgiden çıkarması gereken dersleri çıkarmıştır. Çünkü, kariyerinde daha çok büyük maçlar oynayacak.
Avrupa'da Tek Kaldık
Beşiktaş'ın tur atlaması önemliydi, çünkü eğer Beşiktaş elenseydi ve Olimpiakos tur atlasaydı bir sonraki sene şampiyonumuz Şampiyonlar Ligi'ne direk katılamayacaktı. Bunun için öncelikle Beşiktaş'a teşekkür etmeliyiz. Beşiktaş, Liverpool karşısında biraz korkak durmasına rağmen galibiyeti aldı. Maç içerisinde biraz daha risk alınsaydı 90 dakikada iş çözülürdü ki Tolgay'ın muhteşem golü olmasa işler sarpa sarabilirdi. Sonuca bakmak gerekirse formdaki Liverpool'u elemek Bilic dahil herkesi tebrik etmeyi gerektiriyor.
Trabzonspor ise başlı başına üstüne sayfalarca yazı yazılması gereken bir durumda. Papadopulos dahil gönderilen stoperler varken ki başka stoperler de dahil oldu takıma, Bosingwa'nın stoper oynaması gerçekten insanı hayrete düşürüyor. Halilhodziç beğendiğim bir teknik adam değildi ancak gerçekleri görüp, söyleyen birisiydi. Kendisi takımın başında olsaydı, Napoli karşısında bu kadar aciz kalınmazdı eminim.
Beşiktaş ile Trabzon arasındaki fark şu, ikisine de nispeten daha kolay takımlar gelseydi kurada Beşiktaş'da motivasyon eksikliği yaşanmaz ve tur yine kolayca geçilirdi ama Trabzon'un yine şansı olmazdı. Türkiye'de camiaların, yöneticilerin önemi burada tekrar öne çıkıyor. Şampiyonlar Ligi'nde İnter'i eleyen Trabzon'un sabırsızlık sonucu Şenol Güneş'i göndermesiyle başlayan çöküşü uzun bir süre daha devam edecek. Kulübün yönetimi tamamen kişilerin kişisel duygularına göre belirlenmekte. Bu da "profesyonel" bir kulüp için çok yanlış.
Baktığımız zaman Hollanda kulüplerinin de elendiğini görüyoruz Avrupa'dan. Ancak şöyle bir durum var; mesela Feyenoord bu sene Trabzon'un harcadığı paranın 10'da 1'ini harcamadı. Altyapıdan oyuncular oynattı ve Trabzon ile aynı turda elendi. Bu durumda bizim hiç hakkımız değilken girdiğimiz "lüks" yollar bizi tamamen bu işi bilmiyoruz görüntüsüne götürüyor. Futbol için fazlasıyla karışık bir durumdayız.
Yeni Yabancı Kuralını Duydunuz Mu?
Ülkede tartışmaların genel konusu yerli oyunculara zararı olacak durumu üzerinden sürüyordu ve hala sürmekte. Eskisine nazaran azalmış durumda gerçi bunu savunanlar çünkü yerli oyuncu seviyelerinin iyice düşmesi gerekti aklımızın başına gelmesi için. Hala savunmaya devam edenler de futboldan yeteri kadar anlamayanlar ve bu işten -menajerlik gibi- büyük para kazananlar.
Yeni sistemle birlikte federasyonun yabancı almak isteyenin borcunun olmaması, yabancı sayısı arttıkça federasyona para ödenmesi gibi durumlar da söz konusu. Trabzonspor'un bu durumlardan ötürü mü yerli oyunculara devasa miktarlar ödeyip ara transferi kapattığı da akla gelen başka bir soru. Çünkü, açılan yabancı sınırıyla birlikte kendiliğinden düşeceği garanti olan yerli oyuncu masrafları bu kadar belliyken böyle harcamalar yapılması insanın aklını karıştırıyor.
Peki, duruma kulüplerimiz nasıl hazırlanıyor? Pek alışkın değilizdir ama yurtdışında yaz transferleri devre arası transfer dönemi zamanında başlar. Sözleşmesi bitecek futbolcular ya da gelecek senenin planında yer alan futbolcular, gözlemcilik sayesinde tabii ki, transfer görüşmelerine başlarlar. Şimdiye kadar ülkemizde yabancı sınırı durumundan ötürü önünü göremeyen kulüpler bu hareketliliğe girmek için yazı beklerlerdi ve haliyle geç kalınırdı.
Yabancı sınırlamasının değişmesinden sonra kulüplerimiz açısından durum değişti mi? Maalesef hayır. Bu duruma cevap olarak henüz alışkın olunmayan ve önünü göremeyen kulüplerimizin durumu verilebilir. Doğrudur da. Ancak, hiç değilse bile şimdiden uygun fiyatlı-sözleşmesi bitecek futbolcular aranmaya başlanmalı diye düşünüyorum. Kimse sınırı dibine kadar kullanın demiyor, en azından birkaç atak yapılmasını bekliyor. Şimdiye kadar bu hareketlilik içinde bulunan tek kulüp Galatasaray olarak görünüyor. Gignac için girişim yaptıkları biliniyor. Ancak başka hareketli olan bir kulübümüz yok.
Düşme adayları arasında yer alan takımların dikkatli hareket etmeleri doğaldır. Çünkü, şu anda önemli olan ligde kalmaktır onlar için. Ancak ilk 10'da yer alan kulüplerin bir an önce gelecek senenin planlamalarına başlamaları gerekmektedir. Planlamalara erken başlayan takımlar seneye büyük sürpriz yaratmaya aday takımlar olacaktır.