Türk Futbol Ekolü

Bir ekolümüz var, sadece sistemleştiremedik.

Türk Futbol Ekolü. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Followers

Archive for Mart 2015

Slaven "Hamzaoğlu" Biliç

Beşiktaş, Brugge maçını 2-1 kaybetti ancak deplasman golü ile nispeten avantajlı bir skor elde etmiş sayılabilir. Eğer, deplasmanda iyi oynayan bir Brugge takımı olduğunu rövanş maçı için dikkate almazsak tabii.

Henüz Fenerbahçe-Galatasaray maçı soğumamışken bugün sahada gördüğüm Beşiktaş'ı son maçtaki Galatasaray'a, Biliç'i de Hamzaoğlu'na o kadar benzettim ki maçı izlerken küçük bir "dejavu" kuşkusu yaşadım. İleride oynayan oyunculardan defansif olarak katkı yapması garanti gözüken tek isim Veli idi, onun dışında kağıt üstünde hücumcu bir kadro vardı Beşiktaş'ta. Ancak öyle olmadı.

Hücum kadrosu ile defansif ya da kontrollü bir oyun oynamaktansa defansif bir kadroyla hücum anlayışı yapmak daha mantıklıdır. Hücum oyuncularının kırılganlığı bile bu savı desteklemeye yeter. Beşiktaş'ta da bugün öyle oldu. Oyun içinde en ufak bir varlık gösteremeyen Olcay ve Oğuzhan sahada bariz bir şekilde sırıttı.

Biliç ise hiç değilse kaybettiği orta saha direncini tekrar sağlamak için Oğuzhan'ı çıkarmak için çok bekledi ve üstüne üstlük Oğuzhan'ı çıkardığında yerine yine bir hücumcu olan Frei girdi. Eldeki bu denebilir ancak Atınç oyuna alınıp ki Oulare ile iyice hava toplarında etkili olan rakip için önemli bir hamle olurdu, Necip orta sahaya çekilebilirdi. Bunların hiçbiri olmadı ama en azından değişikliğe erken gitmesi gerekirdi Biliç'in. Bizim bilmediğimiz her durum için kendisinin açıklamaları daha önemli olacaktır tabii.

Hamzaoğlu'nun Mağlubiyetten Kazancı

Öncelikle yaygın kanının aksine Galatasaray'ın hücum anlayışıyla maça başlamadığını söylemeliyim. Evet, kadro hücuma yönelik gibiydi ama anlayış hiç de öyle değildi. Sadece Gökhan ve Caner'in etkinliğini kırmayı amaçlayan kanatlar ki Sivas maçında da Cicinho'yu etkisiz hale getirmek ilk planıydı Hamza Hoca'nın, ve orta sahada da defansif yönü zayıf üç oyuncuyla çıktı maça Galatasaray.

Hücum ağırlıklı kadro vardı ama hücum neden yoktu? Öncelikle takım tamamen rakibi bozmaya yönelik bir anlayıştaydı. Daha ilk dakikadan oyunu soğutma amacıyla oynadılar. Göze çarpan nokta, Fenerbahçe gerçekten bu sefer Galatasaray'dan korkmuştu. Şansları, Galatasaray onlardan daha çok korkmuştu. Galatasaray'ın ilk 20 dakikada bulduğu şanslar da Fenerbahçe'nin korkusundan kaynaklanıyordu. Ancak, Fenerbahçe sonradan Galatasaray'ın kendisinden korktuğunu görünce cesareti yerine geldi ve ağırlığını koydu.

Hamza Hoca, formdaki takımının ve kendisinden korkan rakibinin avantajlarını kullanmaktan çok rakibinin oyunuyla ilgili olduğu için dün akşamki maçı elleriyle verdi. Buradan alması gereken ders, her zaman kendi oyununu oynamayı ilk hedefi olarak belirlemesi olacaktır. Rakip hakkında çok düşünmek, kendi oyununu unutmaya yol açar ki 81. dakikada golü yedikten sonra uzun bir süre değişikliğe gidemedi. Çoktandır düşmüş olan orta sahayı anında Emre ya da Dzemaili'yle beslemeliydi ancak rakip ile o kadar yoğundu ki kafası yapamadı.

Galatasaray açısından sürpriz olmayan bir durum olduğu için bu maçın avantajlarına bakılması daha iyi olacaktır. Hoca bundan sonra rakip ile bu kadar kafayı meşgul etmenin kendisine zarar verdiğini görürse galibiyetten daha önemli bir fayda sağlamış olur kendisine. Büyük maçların kendisine getirisi, kariyerine çizeceği yollar böyle önemli virajlarda belli olur zaten. Hamza Hoca umarım bu yenilgiden çıkarması gereken dersleri çıkarmıştır. Çünkü, kariyerinde daha çok büyük maçlar oynayacak.